İlyas Salman özel röportaj!

İlyas Salman 2020 özel röportajı. Yeşilçam ve Türk Sineması üzerine çok keyifli bir söyleşi.

PAYLAŞ
İlyas Salman özel röportaj!
  • 0
  • 2809
  • 1 Star2 Stars3 Stars4 Stars5 Stars (No Ratings Yet)
    Loading...
  • 13 dakika da oku
  • +
  • -

Bu hafta röportaj bölümümüzde Yeşilçam ve Türk Sineması’nın usta oyuncusu İlyas Salman var.  Bu röportajı kabul ettiği için şahsım ve haberonu.com adına sonsuz teşekkür ediyorum. Ayrıca bu şahane buluşmaya vesile olan Sayın Devrim Salman’ı da es geçemeyeceğim. Bu güzel buluşmaya ortak olduğu için şükranlarımı sunuyorum.

İlyas Salman, oyuncu, yazar, türkücü ve şair… Yeşilçam Sineması’nın Bilo’su. Canlandırdığı saf köylü tiplemeleri ile sevildi, tanındı ve ünü sınırları aştı. “Kibar Feyzo, Banker Bilo, Çiçek Abbas, Talihsiz Bilo, Sarı Öküz Parası, Dolap Beygiri, Talihli Amele, Çöpçüler Kralı, Şekerpare ve Hababam Sınıfı Güle Güle” filmlerinin unutulmaz karakter oyuncusu İlyas Salman yakın dönemlerde dizilerde de rol aldı. 2006 yılında “Sis ve Gece” filmiyle 2007 Ankara Uluslararası Film Festivali’nde, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’nü aldı. 2012 yılında “Lal Gece” sinema filminde rol aldı ve 19. Altın Koza Film Festivali En İyi Erkek Oyuncu Ödülüne layık görüldü. 2014 yılında Gürcistan yapımı Oscar adayı “Mısır Adası” filminde rol aldı ve ödül aldı. Sıra dışı bir başarı ve ödüllerle dolu bir kariyer hayatı! Malatya’dan İstanbul’a ve İstanbul’dan Oscar’a uzanan gerçek bir yaşam öyküsü…

Çok kıymetli, değerli ve usta oyuncu İlyas Salman haberonu.com’a hoş geldiniz. Oscar demişken, dilerseniz söyleşimize Oscar’lı yönetmen Mel Gibson’ın Hz. İsa’nın çarmıha gerilmeden önceki son 12 saatini anlattığı ve 3 dalda Oscar adayı olarak gösterilen 2004 yapımı “Tutku: Hz. İsa’nın Çilesi” orijinal adı ile “The Passion of the Christ” filminin bir sahnesinden başlayalım.  (izleyenler bilir). Dönemin Roma Valisi halkın karşına çıkarak şu sözleri sarf eder:

-Her yıl bir suçluyu size teslim ediyoruz.

Roma Valisi’nin solunda katil “Barabas” ve sağında “Nasıra’lı İsa” vardır. Roma Valisi sözlerine devam eder:

-Elimizde suçlu bir katil var. Bu katilin adı Barabas. Bu da Mesih, Nasıra’lı İsa. Bu iki adamdan hangisini serbest bırakmamı istersiniz?

Kuşkusuz film kurgusunda halk katil Barabas’ın serbest bırakılmasını ve Nasıra’lı İsa’nın ise çarmıha gerilmesini ister. Çağlar boyunca salt düşüncenin toplum üzerinde etkisini düşünürsek, bir sanatçı olarak tüm dünyada düşünce özgürlüğü hakkında neler söylemek istersiniz? Düşüncelerinizin sanat ve toplumla ilişkilerinizi etkilediğini düşünüyor musunuz?

-Ben her zaman söylerim; dünyada en kötü kokan şey saklanan düşüncedir ve ben düşüncemi ensemin arkasına değil masanın ortasına koyarım. Dünyada da Türkiye’de de ne düşündüğümüze elbette karışamazlar ama bunu ifade etmemizin önü kapalı. Çünkü biliyorlar ki kendimizi ifade etmeye başladığımız andan itibaren yağlı ballı ve bol kazançlı iktidarlarının üstüne bir küçük çentik atmış olacağız. Çünkü bir kişi düşünür, bunu ifade eder ve karşı çıkarsa bu onu dinleyen bin kişiye, sonra bu bin kişi de onları okuyan bir milyon kişiye dönüşür.

-Düşüncelerim sanatımı biçimlendirdi elbette. Hayattan uzak, uyuşturan, sadece eğlendirmekten ibaret işlerde yer almak istemedim hiç. Toplumla ilişkilerimi de etkilemiştir. Özgür düşünceye inanan insanlarla muhabbetimi sıkılaştırmış, geri kalanlarla da aramı açmıştır belki. Bunu sorun olarak görmüyorum.

Kaleme aldığınız kitaplar ve seslendirdiğiniz türküler var. İlyas Salman nasıl bir dünya düşlüyor?

-Kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, hayvanıyla herkesin kendini eşit ve değerli hissettiği ve öyle de olduğu bir dünya düşlüyorum. Ama bu hep beraber başarılacak bir şey. Dünyayı diğerkamlık kurtarır. “Sen sana ne sanırsan ayruğa da onu san, dört kitabın manası budur, eğer var ise” der ya Yunus Emre. İşte öyle bir dünya düşlüyorum.

Yeşilçam Sineması’nda en parlak dönemlerinizden sonraki yıllarda birlikte rol aldığınız aktör ve aktristler ile yollarınız ayrıldı sanki. Kapalı kapılar ardında bilmediğimiz bir şeyler mi var?

-Hayır. Daha geçenlerde Şener abi hakkında söylediklerim çarpıtıldı ve aramızda bir sorun varmış gibi aksettirildi. Birkaç yıl önce de görüşmediğimiz, birbirimizin adını anmadığımız yazılmıştı. Hayatım boyunca yüreğimin en güzel yerinde saklayacağım insanlar hepsi de.

-Şener abi de canımın içidir, hala beni en çok güldürendir. Artık Ertem Eğilmez yok, öyle bir ekol de yok. Benzer filmler çekmeye çalışanlar da beceremediler bence. Bir ayrılıktan söz edilebilirse tek nedeni budur.

Yaşanmışlıklar mı sanatı doğurur? Yoksa sanat mı yaşanmışlıkları gün yüzüne çıkartır?

-İkisi de birbirinden beslenir. Anne ve çocuk gibi. Kimin kimden beslendiği, aslında kimin kimi büyüttüğü birbirine karışır ya anne ve çocuk ilişkisinde, sanat ve hayat da böyledir işte. Birbirlerine el vermeden büyüyemezler, güdük kalırlar.

“Ama Necdet Tosun öldü Nalan, artık yemekleri sen salatayı da ben yapacağım,

Sami Hazinses kadar olmasa da bahçeyi sevdiğin çiçeklerle donatacağım,

Kemal Sunal da öldü Nalan. İyi kalpli amcaları birer birer uğurladık

ve dünya kirlendi, filmler bozuldu o masum sevdalar yaşanmıyor artık

Sen varsın ben varım bir de acımasız bir dünya var dışarıda

Esas film şimdi başlıyor ve bütün koltuklar bomboş bu sinemada…”

Işıklar içinde uyusun. Merhum Yusuf Hayaloğlu’nun bu dizelerini Yeşilçam Sinema ruhunu yaşayan ve yaşatan bir oyuncu olarak nasıl yorumluyorsunuz?

-Bir röportajda daha bahsetmiştim bundan. Orhan Pamuk bir yazısında Yeşilçam’dan sonra her şeyin bozulduğunu söylemişti. İyiliğin, masumiyetin hüküm sürdüğü, iyi olanın kazandığı bir dünya ve buna olan inanç Yeşilçam’dan sonra giderek bizden uzaklaştı.

-Yusuf Hayaloğlu bu dizelerle bunun yasını tutuyor bence. Hepimiz tutmalıyız bunun yasını. Ama bu bizi atıllaştırmamalı. Aksine daha da kamçılamalı iyiyi, güzeli, doğruyu yeniden hakim kılma umudumuzu ve inadımızı.

 “Sağlam senaryo, gerçek sanatçı, iyi yönetmen” üçlemesi sizin açınızdan tam olarak neleri ifade eder?

-Bu üçü sacayakları gibi ama konu sinemaysa ben yönetmenin her zaman bir tık önde olduğuna inananlardanım. Bu yüzden pek de iyi bilmediğimiz oyuncuların dört başı mamur performanslarına ve çok iyi oyuncuların beklemediğimiz biçimde kötü oynadıklarına şahit olabiliyoruz.

Yıl 2020. Türk seyircisi için Yeşilçam ruhunu yakalayan yeni bir eski Yeşilçam sinema filmi çekilebilir mi sizce?

-Çekilebilir elbette. Ben hayatın hiçbir alanında, hiçbir konuda ve hiçbir zaman umutsuz olmamışımdır. Ama bu tadımlık bir şey olmalı bence. Sinemada kendi dilini yaratmış çok iyi yeni yönetmenlerimiz var. Ben onların beni her yeni filmde şaşırtmalarını seviyorum.

-Eskiyi özlediğimde de eski filmleri seyretmek mutlu ediyor. Geçmişin gerçekten geçtiğine inananlardan değilim. Bir yerlerde bekliyor bizi hala. İnsan bazen eskiye, bazen de önüne bakmalı.

Yeşilçam Sineması’nı özlüyor musunuz?

-Sanırım bunun cevabını verdim. Özleyince izliyorum ama ben daima umutlu, ileriye bakan ve yeni şeyler hayal eden biriyim.

1979 yapımı “Erkek Güzeli Sefil Bilo” filminin son sahnesinde “Yook kimsenin elini ayağını öpmeyin! “Başımıza ne geldiyse bu kıç öpme sevdasından gelmiştir. “1980 yapımı “Banker Bilo” filminde “Ne iş be parayı verirsen dögiyler, vermesen gene dögüyler, ne poh yiyeceğimizi şaşırdık” O günlerden bugüne Türkiye’de neler değişti?

-Bu sözleri rahatlıkla bugün de bir filmde kullanabiliriz ve günümüzü çok güzel özetlerler. Yani diyebiliriz ki; “Doğu cephesinde yeni bir şey yok.” Gönül isterdi ki olsun, gönül isterdi ki günümüz insanı çok daha küçük sorunlarla cebelleşiyor olsun. Aksine bir ülkenin en net aynası olan zenginiyle yoksulu arasındaki fark bizde artık iki yakanın bir araya gelemeyeceği kadar büyük. Ama daha önce de dediğim gibi umutsuzluk benim işim değil. Benim işim inat, benim işim çaba, benim işim başkaldırı.

Beyazperde de ve ekranlarda “Bilo” olarak tanındığınız için tiyatro geçmişiniz hakkında kapsamlı bilgiler yok. Geleneksel Türk Tiyatrosu mu? Yoksa Batı tiyatrosu mu? Neler söylemek istersiniz?

-Sinema gibi tiyatroyu da coğrafi bölgelere ayırmam. Hepsi ilk bakışta kendi kültüründen bir şeyler söylese de, derinden bakınca hepimizin hikayesidir. Macbeth’in hırsı ve değişimi bize bizden birilerini hatırlatır.  Bir Bebek Evi’ndeki Nora evrensel kadınlık hallerinden bir şeyler fısıldar. Aynı şekilde Karagöz ve Hacivat’ın Batılı muadilleri vardır. Hepimiz farklı olduğumuz kadar aynıyız da.

Yakın dönem Türk Sineması’nda Yeşilçam ruhunu taşıdığını düşündüğünüz sinema filmi ya da filmleri var mı?

-Baştan sonra bir filmin Yeşilçam filmlerini andırdığına tanık olmasam da bazı filmlerin ve bazı dizilerin de bazı bölümleri bana Yeşilçam’ı anımsattı. Yönetmen bunu bilerek yapmış olabilir ya da hiç farkında olmayabilir elbette. Bu bir gönderme de olabilir. Bunları görmek güzel. Zihinlerde bu denli yer etmek keyifli. Ama daha önce de dediğim gibi bu konuda tutucu değilim. Yeni yönetmenlere ve yarattıkları yeni dünyalara güveniyor ve bunları keyifle izliyorum.

Filmlerinizde hep saf, namuslu, sevimli köylü karakterlerini canlandırdınız. Doğulu ve Malatyalısınız. Ayırımcılık adına sormuyorum. Yalnızca okurun merakını gidermek adına. Kürt müsünüz?

-Bu soruya yanıt verirken bile utandığım halde bu konuda eleştiriler almışlığım olmuştur. Kürt değilim ama kendi seçimim olmayan konularda övünmem de, yerinmem de. Önemini anlamadığım konular bunlar diyeyim.

Günümüz dizi ve sinema oyuncuları hakkında neler düşünüyorsunuz?

-Çok iyi oyuncular var, çok saygı duyduğum oyuncular var. Bizim zamanımız profesyonelleşmeye, sanatta derinleşmeye daha fazla zaman ayırabildiğimiz zamanlardı. Bugün, bunca bilgi yoğunluğu ve kakafoniye rağmen bir rolü giyinebilmek daha zor olsa gerek. Bu işi severek yapan herkese saygı duyuyorum.

Değişen dünyaya yeterince ayak uydurduğunuzu düşünüyor musunuz?

-Elimden geleni yapıyorum. Ayak uyduramadığım zamanlarda çocuklarımdan yardım alıyorum. Sosyal medya hesaplarımı onlar yönetiyorlar mesela. Bir de Salmanlar adında birlikte içerik ürettiğimiz bir youtube kanalımız bile var.

Günümüz sinema film mizah anlayışı hakkında yorumunuz nedir?

-Böyle homojenik bir mizah anlayışı olduğunu düşünmüyorum. Bazıları hoşuma gidiyor, bazıları gitmiyor. Ama bu geçmiş için de geçerliydi. Hiç komik bulmadığım filmler de vardı, içinde gerçek, kaliteli ironiyi barındıranlar da. Nuri Bilge Ceylan filmleri çok derin bir mizah da içeriyor mesela. Emin Alper, Ümit Ünal filmleri de öyle. Ben Cem Yılmaz’ı da çok seviyorum bu arada.

Gerçek dost dediğiniz sanatçı arkadaşlarınızdan kimler var?

-Ben bu sektörde dostluk olduğuna inananlardanım. İki gözümün çiçeği Ayşen Gruda dostumdu mesela. Şener abi kadim dostumdur. Tolga Çandar çok yakın dostumdur. Sinemacı değildir ama Ege türkülerini ondan iyi söyleyen yoktur. Ali Ekber Eren de çok yakın dostumdur yine.

Pandemi dönemi. Her şey değişiyor. Meslekler, alışkanlıklar, sosyal yaşam! Sizce oyunculuk meslek olarak bir gün biter mi?

-Bitmez, biçim değiştirebilir, icra edildiği yerler değişebilir ama insan taklit ederek öğrenen bir canlı. Taklit etmek, mış gibi yapmak insana insanı, insana kendini, insana bir diğerini tanıtmak için gerekli. Bence bitmez.

Yakın zamanda yeni film projelerinizden bahseder misiniz?

-Bu yaz birkaç teklif geldi. Henüz okuma ve değerlendirme aşamasındayım. Oğlumun çok güzel senaryoları var. Birkaç film senaryosu ve bir de oldukça farklı bir mini dizi senaryosu. Bana rol verirse onlarda yer almak isterim.

Aldığınız ödüllerin kariyeriniz üzerinde bıraktığı izler var mı?

-Ödül almak güzel. Yalan söyleyemeyeceğim, beni hep mutlu etmiştir ödül almak ama kariyerim üzerinde bir etkileri olduğunu sanmıyorum.

En sevdiğiniz filminiz hangisi?

-Kazanılmış hakkını gasp ettirmemeye kararlı bir adamı anlatan Talihli Amele’yi özellikle çok severim.

Birazda özel hayatınız. Neler söylemek istersiniz?

-Eşim, çocuklarım, damadım ve torunumla kitap, film, müzik dolu, huzurlu bir hayatım var. Melih Cevdet Anday’ın şiirindeki gibi memleketin hali uykumu kaçırsa da, her şeyden önce çok sevdiğim bir torunum var. Mutsuzum dersem yalan olur.

Bir sanatçı ne zaman ölür?

-Çok romantik bir şey söyleyemeyeceğim. Herkes gibi öldüğü zaman ölür. Shakespeare, Tolstoy, Bach gibi birinden söz etmiyorsak öldüğünden yüz yıl sonrasına uzanacağını sanmıyorum ününün de. Zaten öldükten sonra ünün ne değeri var? Ama işe yarar olmaya devam etmek elbette ki güzel.

Okuyucularımıza ve dünyaya mesajınız?

-Her zaman dediğim gibi “umudunuz bitmeden ömrünüz bitmesin.”

Kaynak: Fotoğraflar Cumhuriyet TV Youtube kanlı Serhat Doğan’ın programından alınmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Tüm Hakları Saklıdır! İçeriklerin kopyalanması halinde yasal işlem başlatılır!