Hayri Çölaşan röportaj

Usta Görüntü Yönetmeni Hayri Çölaşan ile kamera arkasını konuştuk!

PAYLAŞ
Hayri Çölaşan röportaj
  • 2
  • 1518
  • 1 Star2 Stars3 Stars4 Stars5 Stars (No Ratings Yet)
    Loading...
  • 19 dakika da oku
  • +
  • -

Hayri Çölaşan Türk Yönetmen, Görüntü Yönetmeni, Işık Şefi aynı zamanda Sinema Yazarı. 1987 yılında başladığı kariyer yolculuğuna sayısız kısa film ve belgesel film sığdırdı ve de ödüllere layık görüldü. Her yeni film projesi onun yüreğinde ve objektifinde yepyeni bir başlangıç oldu. Kimi zaman yönetmen koltuğuna oturdu, kimi zaman sektöre yeni başlayanlar için yol gösteren bir rehber-eğitmen oldu. kameraarkası.org web sitesini ziyaret edenler çok iyi bilirler ki bu web sitesi; sinema, belgesel, kısa film, film yapımı, televizyon, film festivalleri, kamera, ışık, ses, kurgu, senaryo, kısaca sanata dair bilgilerin yer aldığı dev bir kütüphane.

İşte tam da bu noktada usta belgesel yönetmeni Hayri Çölaşan hakkında bilinmeyenlerin kamera arkasına da bu röportajımızda biz talip olduk.

Kamera arkasında ki o gizemli isim Hayri Çölaşan kimdir? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

-17 Temmuz 1964, Ankara doğumluyum. 1978 yılında girdiğim Ulus Endüstri Meslek Lisesi, Elektrik Bölümünde okuduğumuz yıllarda elektrik, elektronik, metal, ağaç, teknik resim konusunda birçok teknik bilgi edindim. 1980 yılında girdiğim üniversite bölümünde temel sanat eğitimi, grafik, seramik, plastik gibi güzel sanatlar eğitimi aldım. Grafik dersi içindeki fotoğraf dersi sayesinde fotoğraf çekmeye başladım ve halen devam etmekte.

-1986 yılında açılan sınavla TRT Ankara Televizyonu Işık servisinde göreve başladım. 9 yıl ışık şefi olarak çeşitli yapımlarda çalıştıktan sonra kurum içinde açılan sınavla Aktüel Kamera Servisinde, kamera asistanı olarak girdim. 2001 yılında Kameraman kadrosunu sınavla, 2004 yılında Şef Kameraman kadrosunu aldım. 2018 yılında emekli olarak kurumdan kendi isteğimle ayrıldım. 1995 yılından beridir yaptığım Kamera Arkası web sitesi, Kısa film ve belgesel veritabanı, festival danışmanlıkları ve jüri üyelikleri devam ediyor.

Sizin için kısa filmcilerin görünmez kahramanı ve destekçisi deniyor. Gerçekten öyle mi?

-Ben ticari filmleri sevmiyorum, sinema filmlerinin maddi kaygısı beni kısa filme yönlendirdi. Sinema Filmleri ile ilgili her ülkede veritabanı var. Ancak hiçbir ülkede olmayan Kısa Filmlerin veritabanını yapmak, bu konudaki bir açığı kapatmak kısa filmcileri tanıtmak, filmleri duyurmak, aldıkları ödülleri katıldıkları festivalleri bildirmek ve kısa filme bir sayfa yaparak film hakkında bilgi vermek sinema yazarlarının uğraşamayacağı kadar zor bir iş.

-TRT ye girdiğim yıldan beridir kısa filmlerde gönüllü olarak ücret almadan çalıştım. TRT de çalışırken kamera, ışık ve ses malzemesi aldım. Ankara’daki kısa filmcilere ücretsiz olarak veriyorum. Bana ulaşabilen her kısa filmciye proje aşamasında öyküsünü senaryolaştırarak, senaryosunu okuyup fikir bildirerek, senaryo belirli bir aşamaya geldiğinde profesyonel senaristlere gönderip önerilerini isteyerek yardımcı olmaya çalışıyorum. Gerekirse mekan önerisi gerekirse ücretsiz eleman buluyor desteklemeye çalışıyorum.

Sanatla ilgilenen kişilerin mutlaka bir derdi vardır. Sizin derdiniz neydi? Film yapımına ne zaman ve nasıl başladınız?

-Sinemaya merakım babamın 70’li yıllarda Ankara’daki çeşitli sinemalarda makinistlik yapması ile oldu. TRT ye elektrikçi olarak girmeyi umarken tesadüf eseri ışık sonradan kamera servisinde çalışmam ve üniversitede güzel sanatlar eğitimi aldığım için bundan zevk almam, başarılı işlerin çıkmasına neden oldu. TRT deki teknik bölümlerde çalışanların iyi işler çıkarma hırsı bana da yansıdı ve mecburen işi öğrenmek zorunda kaldık. Bu eğitim işi uzun bir süreçti ve yıllar sonra dönüp arkaya baktığımızda 10 yıl olmuştu ve biz halen çırak durumunda olduğumuzu gördük.

-TRT de çalıştığımız birimler bizi boş bırakmazdı, bir işten diğer işe. Bazen sinema filmi, bazen dizi film, bazen belgesel. Bunlar olmazsa dini programdan tutun da klip çekimine kadar her tür yapımda ve sayısını söylesem inanmayacağınız kadar fazla yapımda çalıştım.

-Evet sanatla ilgilenen kişilerin derdini anlatma aracıdır sanat, biz ise kamera arkasında bazen bunu başarabildik bazen yönetmenin istediği oldu, bazen iyi sonuçlar bazen inanılmaz kötü işler ortaya çıktı.

Zamanla belgesel film yapımına ilişkin bakış açınız değişti mi?

-Kesinlikle değişti. Teknikte, Kamera Arkasında olgunlaşma süreci çok önemli bizim meslekte. Teknik olarak her şeyi bilmek yetmiyor. Dünya ne yapıyor, festivalleri takip ederek yönetmenler ne yapıyor? Problemlere nasıl çözümler bulmuşlar? İşin teknik kısmını öğrendikten sonra artık teknikle ilgilenmeyip psikolojik etkiler yaratabilmek için uğraşmaya başlıyorsunuz.

– Örneğin eskiden röportaj çekerken konu olan kişinin uzun süre aynı karede kalacağını düşünerek özellikle fonu yanar döner ilginç, renkli hale getirmeye uğraşılırdım. Bu da yönetmenin hoşuna giderdi. Şimdi ise tam tersine konuşulan konuya seyircinin dikkatini toplayabilmesi için sade çerçevelerden yana olmanın yanındayım.

-Film Festivallerinde belgesel dalında jüri üyeliği görevi alıyorum. Bir filmi analiz ederek seyretmek, anlamaya çalışmak, filmin içindeki esprileri ve gizli mesajları görebilmek, yani kısaca profesyonel bir göz ile filmi seyretmek belgeseli daha iyi anlamaya ve genel bir durum değerlendirmesi yapabilmeye olanak veriyor. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de belgesele bakış açısı değişti. Oranı az olsa da çok iyi belgeseller ortaya çıkıyor. Hatta bu oran dünya çapında fena da sayılmaz.

-Ben artık her konunun çekilebileceği, belgesel olabileceğine inanan, ancak yöntemin ve bakış açısının ne olacağını düşünür hale geldim. Aksi takdirde çok önemli konuların kötü çekilerek mahvolduğunu görüyorum.

Türkiye’de (kısa, uzun, belgesel, sinema) film festivalleri ve yarışmaları yeterli mi? Yeterince duyuruları yapılıyor mu?

-Yeterli değil. Yılda 180 civarında etkinlik oluyor. Festival, yarışma, gösterim. Ama dünya çapında tanınan kabul gören, ilgi çeken bir festivalimiz yok. Avrupa’nın ilk 10 festivali arasına giren İstanbul Film Festivali dışında bu kadar başarılı olan bir festival yok. Cannes gibi Dünya sinemasına yön verebilecek bir şartname çıkaran festival olmadığı gibi, Türk sinemasına yön verecek bir girişim de yapılamıyor.

-En iyi festivallerimiz İstanbul, Antalya, Ankara, Adana. Diğer festivaller bunlara yetişemiyor, yetişmeye de çalışmıyor. Hükümet de yeterince destek olmuyor. İzmir’in bir festivali yok, Eskişehir, Trabzon, Diyarbakır gibi çok nüfuslu şehirlerin festivali yok. Bitlis’te, Çorum’da, Kastamonu’da tarih boyunca hiç festival yapılmadı. Hemen her ilde üniversite ve radyo televizyon bölümü olduğu halde üniversiteler de yapmıyor. Festival sayısı 180 dediğinizde çok diye düşünüyorsunuz ama birçoğu çok yetersiz, gereksiz, amaçsız, bilinçsiz.

-En büyük festivallerin bile duyuruları, dünya çapında hiç yapılmadığı gibi ülkemizde de yeterince yapılmıyor. Ankara Film Festivalinin duyuruları başka şehirde ilan olarak okullara asılmıyor, otobüs duraklarında göremiyorsunuz. Sadece internet üzerinden duyuru yapmak yetmiyor. Filmi ile katılan zaten arayıp bulur, katılır. Ben seyirci için söylüyorum. Yeterli duyuru yapılmıyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından her yıl düzenli olarak verilen sinema, belgesel, kısa film, senaryo yazım desteklerini yeterli buluyor musunuz?

-Bu da bir yarışma gibi, projenizi gönderdiğinizde bir jüri değerlendiriyor. Jüriye verilen süre az. Belirli bir bütçe var ve bu paylaşılıyor, ancak bütçe yetersiz. Toplamda projelere dağıtılan para, festival ve diğer etkinliklere dağıtılan para çok az.

Sinema ve belgesel ince bir çizgi ile ayrılıyor. Bu çizgi hakkında neler söylersiniz?

-Sinemanın türleri içinde Belgesel Sinema da var. Belgesel türleri içinde dramatik, kurmaca anlatım da olabiliyor. Bence katı olmasa da bir ayrım var. Belgesel Sinema ticari amaçlarla üretiliyor. Bu nedenden oyuncudan, müzikten tutun da gösterim yerine kadar farklar var. Belgesel ise vizyona girip salonlarda gösterilmediği sürece ayrım da olacak.

Kısa film çekmek uzun metrajlı filmlerden daha çok zordur. Siz genel olarak çekimlere nasıl hazırlanıyorsunuz?

-Kısa Film çekmek, profesyonel bir ekip ile profesyonel malzemelerle ve post production aşamasında filme katılan değerler ile örneğin profesyonel film sahneleri ve tempo için yapılmış özgün müzik gibi, maddi sıkıntı içinde çalıştığınız ve en ilginci acemi olduğunuz için zordur. Profesyonel malzemeler ile ve bu malzemeleri kullanan, sadece mesleğini yıllardır yapan profesyonel ekip ile film üretmek daha kolaydır.

-Ben hem okullarda atölyelerde ders anlatmak için, hem kendim ufak tefek şeyler çekmek için amatör malzemelerden yararlanıyorum. Bu nedenle amatör malzemeler ile DSLR fotograf makineleri ile video çekmeye alıştım. Bir kısa filme başlamadan önce ekibe malzemeleri öğretip, koordineli çalışmak en iyi hazırlık.

Biraz da Görüntü Yönetmeni açısından bakalım. Yönetmenin, senaristin hayalini resmetmek nasıl bir duygu? Sette ortak noktada buluşmadığınız oluyor mu?

-Senarist ile çekimden önce oturup konuştuğumuz, bize duygularını anlattığı, bizim sorularımızı cevapladığı çok az iş oldu. Yönetmen ise değişiyor.

-Eğer sizin önceki işlerinizi biliyor, sizi tanıyor ve güveniyorsa filmin teknik kısmını size bırakabiliyor. İki tür yönetmen var. Birisi en iyi malzemeleri, en iyi kamerayı ister. Diğeri ise iyi bir görüntü yönetmeni ister. Ben daha çok görüntü yönetmeni isteyen, ona filmin nasıl bir şey olacağı konusunda bilgi veren ve müdahale etmeyen yönetmenlerin iyi yönetmen olduğuna inanıyorum. Ortaya çıkan iş de bu doğrultuda iyi oluyor. Çünkü herkes kendi işinden sorumlu oluyor ve mecburen bu sorumlulukla iyi iş çıkarmak zorunda kalıyor.

-Ama yönetmen benim dediğim olsun kamera şurada 85mm yi tak dediği zaman bir operatör gibi filme katkıda bulunmadan sadece işinizi yaptığınızda film tesadüfen iyi olsa bile bunun bir sanat eseri olmadığını düşünüyorum. Her sanatçı kendi sanatını icra edemediği sürece başarılı işler çıkmıyor.

Sektöre genel olarak bakış açınız ne? İş bulmak bu sektörde kolay mı?

-Türkiye’de sinema sektörü yok denecek kadar az. Sektör olamamış bir alan. Çok az film çekiliyor. Platolar az, oyuncu az. Sinema alanında çalışanlar aslında diğer dallardan geliyor. Reklam, Dizi film gibi alanlardan film çekerken adam topluyorsunuz. Böyle sektör olmaz. Sinema eğitimi alan veya bari sinemayı öğreneyim diye kendini eğiten de çok az. Bu nedenle iyi para kazanamıyorlar, iyi para da veremiyorlar. Sektörde çalışan kimse yıllık kazancının tamamını alamıyor, parasının %70 kadarını alan çok başarılı bir yıl geçirmiş oluyor. Bilinçsiz yapımcılar, şirket sahipleri de işe adam alırken en ucuz yoldan eleman bulmaya çalışıyor. Düşük para isteyen veya düşük maaşa razı olan insanları işe alıyor. Bu da kaliteyi seviyeyi düşürüyor.

-Örneğin televizyon alanında en büyük firma TRT, 1986 da benim sınavım 45 dakika sürmüşken şimdi sınavsız ve ilgisiz alanlardan adam alıyor. Ömür boyu yararlanamayacağı insanları işe alıp besleyecek. BBC ise sınav yapmaz. Festivallerde, okullarda başarılı işler üreten genç yönetmenlere iş teklifi götürüyor. Eğer kabul ederlerse onları sıkı bir eğitim sürecinden sonra sektöre kazandırıyor. Özel sektör de, yapım şirketleri de bu durumda. Tanıdığınız torpiliniz varsa iş bulmak kolay, Okulda başarılı veya ödüllü filmler bile çekseniz iş bulmak zor.

Türkiye de belgeselciliği nereye koyarsınız?

-Türkiye’de siyasi yapılanmadan dolayı, hayvan hakları, çevre ve insan hakları gibi konularda sıkça ihlallerin olduğu bu ülkede, adaletin tam işlemediği durumlarda, ters giden şeyleri kamuoyunu bilgilendirmek amaçlı belgesel yapmak çok önemli bir hal alıyor. Tabii gidip etliye sütlüye karışmayan işler de yapabilirsiniz, ama toplum sizi ve filminizi bu şekilde değerlendirecektir.

-Türkiye’de yönetmenin önemli bulduğu bir konuyu çekip ülke içinde ve aynı görüşte insanlara seyrettirdiğini gözlemliyorum. Oysa bu sorunun öbeğindeki kişilere, kuruluşlara ve karşıt fikirlilere de filmi ulaştırmak lazım. Bu konuda mücadele vermek gerekiyor.
Filmi tüm dünyaya ulaştırmak gerekiyor. Kendi kendimize, kendi filmlerimizi seyretmek belgesel adına çok yetersiz.

Türkiye’de belgeselcilik alanında başarılı işler yaptığını düşündüğünüz birkaç isim söyler misiniz?

-Belgesel çeken çok kişi var. Sadece belgesel çeken ve yaşamını bu yolla kazanan, kitap yazan, festivallere katılan, başka belgeselcilerle ortak projeler yapan, kısaca profesyonel belgeselci sayısı az. Genç Sinemacıların yaptığı toplumsal olayların yer aldığı belgeseller, Sabahattin Eyüboğlu, Şakir Eczacıbaşı ve İstanbul Üniversitesi ekiplerinin yaptığı tanıtım belgeselleri.

-Eskiden Suha Arın bir şeyleri değiştirmeye çalışmıştı, yaptığı politik haber belgeselleri nedeni ile TRT’den atılmaya kadar giden süreçler yaşadı. Haber Belgeselcileri ülkede rüzgâr gibi estiği dönemde, hemen her olayın anında belgeselini yapan ve halka konunun her yönünü anlatan belgeseller yapan ekiplerin başında Uğur Dündar, Mehmet Ali Birand, Banu Avar, bunların öğrencisi Can Dündar ve ekibi. İz Tv bünyesinde siyasete karışmadan doğa belgeselleri yaparak Coşkun Aral, Sibel Göloğlu ve Savaş Karakaş.

-TRT içinden de hükümete muhalif işler yapan Gül Büyükbeşe gibi çok az da olsa belgeselciler çıksa da genelde toplumsal sorunları ele almayan veya propaganda işleri yapan iyi belgeselciler de mevcut. Hepsine ve belgesellerine saygı duyuyorum. Günümüzde ise köklü üniversitelerden yetişen ve iyi belgeseller yapan gençler var. Filmleri sinemalarda,  televizyonlarda yer almadığı için isimleri fazla duyulmasa da belgesel ile ilgilenen kişiler tarafında saygı ile filmleri izleniyor. Onları da takip ediyorum.

Tam bir kısa film gönüllüsüsünüz hatta aylarca süren çalışmalara tamamen gönüllü olarak yaptığınıza dair bilgiler var. Yeni başlayan adaylar kısa film belgesel ve tüm film yapım süreçlerine dair sizinle iletişime geçebilirler mi?

-Kesinlikle ücret almadan yardımcı olurum.

Film setlerinde unutamadığınız bir anınız var mı? En keyif aldığınız film projeniz hangisi oldu?

-TRT ye girmeden fotograf çekmeye başlamıştım. TRT’ye girdikten sonra hem param oldu film alabildim, bastırabildim, hem de çekimlerden dolayı çok yere gidip değişik konular çekebildim. Bir fotograf yarışmasında Türkiye ikincisi oldum. Ödülü almaya annem gitti. Ben Barış Manço belgeseli çekiyordum, gidemedim. Barış Manço o sıralar Eurovision seçmelerine girmeyi reddetmişti. Kendisine bunu sorduğumuzda ‘’Sanatın yarışması olmaz, sanatın sergisi olur dedi’’ Bu laftan çok etkilendim ve bir daha yarışmalara katılmadım.

-Çekimlerde tanıştığımız önemli kişiler ile konuşabiliyorduk, sohbet edebiliyorduk, akşamları oturup beraber rakı içip tartışabiliyorduk. İşte bu sohbetlerden çok şey öğrendim. En güzel anılarım bu sohbetlerde oldu.

-Ben çalışırken ömrümün sürdüğünü, yaşamın devam ettiğini düşünüyorum. İnsan sadece kendini işe odaklamamalı, çevresi ile de iletişim kurmalı. Çevre ile bütünleşmeli. Eğlenmeyi bilmeli, Anı biriktirmeli. En çok güldüğümüz işler hep zor şartlarda çekilen filmlerdir ve en çok eğlendiğimiz işlerdir. Bu işler hep iyi olmuştur.

Biraz TRT yıllarından bahseder misiniz?

-TRT’ye girdiğimiz dönemlerden 2000 li yıllara kadar iyi bir kurumdu. Hem kendisi eğitim programları ile halkı bilinçlendiriyor, hem de diğer kanallar için bir lokomotif oluyordu. Birçok konuda öncülük yapıyor ve kendi bütçesi ile kurumlar vergisini ödeyen iki devlet kuruluşundan biriydi. İlk dönemlerde ZDF, Cem Duna döneminden sonra BBC modelini uyguluyordu.  Sinema filmi, dizi film, belgesel, eğitim kültür programları, müzik programları ne aklınıza geliyorsa alanında uzman kişiler tarafından çekiliyordu. Biz de hem TRT’de hem de TRT’nin diğer kurumlara çektiği işlerde çalışıyor, yabancı ekipler ile film çekiyorduk.

-2000 den sonra Her şey değişti. TRT zarar ettirilmeye başlandı. İlk önce Dini Programlar Müdürlüğü olmak üzere, drama müdürlüğü kapatıldı. İç yapımlarda çok ucuz üretilen programlar 50 – 100 katına dışarıya yaptırılmaya başlandı. Yönetmenlerin önerileri çalınarak dışarıdan iş yapan firmalara verildi ve yaptırıldı. Hem öneriler kabul edilmediğinden hem de çalınması nedeniyle kimse özgün öneri vermemeye başladı. Türkiye’deki diğer kamu kuruluşlarına uygulandığı gibi TRT’de halkın işine yaramaz ve bir yük hale geldi. Bizler de dahil iş yapmayacaksa, zarar edecekse kapatılsın demeye başladık.

kamerarkası.org’un bir hikayesi var mı? Biraz da sinema yazarlığınız ve eleştirilerinizden bahsedelim. Hangi konularda yazılar kaleme alıyorsunuz?

-TRT’de eğitim dairesinden aldığımız kurslar, yabancı ülkelerden gelen eğitmenlerin kursları ve kendi katıldığımız atölye ve seminerlerden aldığımız notları öğrencilere veriyorduk. Bu notların kaybolması, geri gelmemesi sonucunda zor durumda kalıyorduk. Bunu fark ettiğim andan itibaren hem notları temize çekmek, hem de her yerden herkese ulaşımını sağlamak, paylaşmak amacı ile bir web sitesi kurdum.

-Bu o kadar takip edildi ve yararlı hale geldi ki hem öğrencilerden hem de öğretim üyelerinden Türkçe kaynak bulamıyoruz diye konu talebi gelmeye başladı. Ben de sinema eğitiminde kullanılabilecek akademik notlar oluşturmaya başladım. Bir web sitesinde bunları başlıklar halinde yayınlıyorum. Her gün birkaç sayfa yazarak yıllar sonra dünyanın en büyük bilgi kaynaklarından biri haline geldi.
Bu arada ülkemizde sinema yazarlarının daha çok uzun metraj sinema filmleri ile ilgilendiğini, bu nedenle sinema yönetmenlerinin tanındığını ama belgesel ve kısa filmden bahsetmedikleri için bu alanda bilgi yetersizliği olduğunu fark ettim.

-Ben de bu alana yöneldim. Ülkemizde çekilen kısa film ve belgesellerin veritabanını tutmaya başladım. Festivalleri takip ettim, kataloglarından veritabanına bilgi aktardım, yönetmenler ile tanışarak ve İnternet üzerinden bilgi topladım. Birçok ülkede kısa film ve belgesel veritabanı olmadığını fark ettim ve yöntemi kendim belirleyerek bir sistem oluşturup web sitesinde bu bilgileri yayınladım. Şimdi artık bir kısa filmin hangi festivaller katıldığı, nerede gösterildiği ve aldığı ödülleri web sitesinden öğrenebiliyorsunuz.

-Birçok dergide ve web sitesinde sinema ile ilgili gerek teknik konularda gerekse film türleri konusunda makalelerim yayınlandı ve halen devam ediyor. Film eleştirisi yazmıyorum. Ancak proje aşamasında ve daha yayınlanmadan kaba montaj durumunda bana gönderilen projeleri analiz ederek ayrıntılı eleştiri yazıyor, projenin daha iyi hale gelmesine danışmanlık yapıyorum.

Aldığınız ödüller var bu sizi yeterince tatmin ediyor mu?

-Ödül veya plaket çok veriliyor, evde koyacak yer bulamıyoruz. Ödül veya teşekkür bu işi para için yapmadığımdan dolayı tabii ki önemli, teşvik edici. Ancak teşekkür bekleyerek de bir işe girişmem. Teşekkür edilmediği zaman da kızmam.

-Ama bir projeyi ödül alabilecek iyi bir film haline getirmede önemli bir rolüm varsa ve bana değil başkalarına para verilip, teşekkür ediliyorsa bu da enayi yerine koymak gibi geliyor. Buna katlanamıyorum. Bazen jenerikte adım bile yazmıyor ama ilgisiz 35 kişinin adını görüyorum teşekkür edilmiş, işte bunlar üzüyor.

Kısa film atölyesi adı altında eğitimleriniz oluyor mu?

-Birçok okul,  festival veya atölye beni çağırıyor. Bazen atölye bazen ders için gidiyorum. Kendim bir atölye yapayım diye düşünmedim, işin para kısmı beni üzüyor. Ama gerekirse yani iyi atölyeler kurulmadığında yaparım. Şimdilik çağrıldığım her yere gidiyorum.

Okuyucularımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı? Hayri Çölaşan şimdi neler yapıyor? Yeni bir projeniz var mı?

-Şu an film festivallerinin veritabanını tutuyorum. Ülkede yapılan tüm festivallerin listesi, katılan filmler, ödül alan filmler ve jüri üyeleri. Bunu da yapan olmamış ve bir eksiği kapatmaya çalışıyorum.

Bu anlamlı ve keyifli röportaj için teşekkür ederiz.

2 Comments

  1. Ilgiyle okudum ve kendime yukledigim cok sey buldum.Iyiki varsiniz.Tesekkurler hocam

  2. Merhaba Hayri Bey, o kadar güzel şeylere değinmişsiniz ki ara vermeden sonuna kadar okudum. Bir gün sisleri aralanırsa bu gök yüzünün güneş yeniden doğarsa bu karanlık günlerimize işte o zaman kendi filmim için size ulasacagim. Bu kadar değerli bir insanı tanıdığım için çok mutluyum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Tüm Hakları Saklıdır! İçeriklerin kopyalanması halinde yasal işlem başlatılır!